Sabah ezanına kadar sahur yapılır mı ?

Deniz

New member
Sahurun Sessiz Hikâyesi: Sabah Ezanına Kadar Yapılır mı?

Giriş: Bir Ramazan Akşamının Sessiz Merakı

O akşam rüzgâr, İstanbul’un dar sokaklarında ezanla birlikte yankılanan bir huzuru taşıyordu. Elif, mutfakta çay demliyordu; ocağın cızırtısı, mahallenin minaresinden duyulan teravih sesleriyle yarışıyordu. Eşi Yusuf, masanın üzerinde duran eski bir cep saatine baktı. “Elif,” dedi, “bu gece sahuru biraz geç yapalım mı? Sabah ezanına kadar yenilebiliyor ya, öyle duymuştum.” Elif, kaşlarını hafifçe kaldırdı, “Ama bazıları ezandan biraz önce bırakmak gerektiğini söylüyor, emin misin?” diye sordu. İşte o an, sıradan bir Ramazan gecesi, sahurun anlamı üzerine derin bir yolculuğun başlangıcına dönüştü.

Bir Hatıranın Kıyısında: Tarihin Sofrasından Günümüze

Elif’in dedesi, Osmanlı döneminden kalma bir Ramazan defterine sahipti. O defterde “imsak vaktinden önce yeme içmeyi kesmek” üzerine eski notlar vardı. Deftere göre, Osmanlı’da sahur sofraları genellikle sabah ezanına çok yakın kurulurdu; çünkü insanlar “ruhu hazırlamak, bedeni doyurmak kadar önemli” derlerdi. Yusuf, o defteri karıştırırken bir cümle dikkatini çekti:

“İmsak, karanlığın sabaha karıştığı andır; sahur ise o karanlığa sabırla ışık taşıyan vakittir.”

Bu satırlar, konunun sadece bir saat meselesi olmadığını gösteriyordu. Zamanın ve niyetin dengesi, yüzyıllardır değişmeden süregelen bir tartışmanın merkezindeydi.

Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Sezgisi

Yusuf’un aklında mantık baskındı. “Bak,” dedi, “Diyanet’e göre sahur, imsak vaktine kadar yapılabilir. Yani sabah ezanına kadar yemek serbesttir. O halde neden erken keselim? Enerjiyi korumak gerek, gün uzun olacak.”

Elif ise başka bir açıdan baktı. “Evet, ama mesele sadece kural değil. Sahurun ruhu da var. Aceleye gelmemeli. Ezan okunduğunda yemeği ağzında bırakmak hoş değil; kalben de bir hazırlık gerek.”

İşte o anda iki yaklaşım birbirini tamamladı. Yusuf’un stratejik düşüncesi, Elif’in sezgisel duyarlılığıyla buluştu. Tartışma değil, denge doğdu. Forumlarda sıkça gördüğümüz “kural mı, niyet mi?” tartışması, onların mutfağında iki yürek arasında bir köprüye dönüştü.

Toplumsal Bellekte Sahur: Sadece Bir Öğün Değil

Sahur, Anadolu kültüründe yalnızca açlıkla mücadele değil, birlikte olmanın da bir simgesidir. Mahallelerde davulcunun sesi, yalnızları uyandırır; bacadan çıkan ışık, komşuya “biz de uyanığız” mesajını verir. Elif, pencereye baktı, karşı binadaki yaşlı kadının da mutfakta olduğunu gördü. “Sahur, dayanışmadır Yusuf,” dedi. “Ezan bitince herkes bir sessizliğe bürünür, ama o sessizlik bile birlikte yaşanır.”

Yusuf başını salladı. “O zaman şöyle diyelim,” dedi gülümseyerek, “Sahur, imsak çizgisiyle değil, gönül çizgisiyle biter.” Bu cümle, o gece sofranın ortasına bir dua gibi yerleşti.

Bir Sabahın Aydınlığında: Zamanın Anlamı

Ezan sesi duyulduğunda Elif çayını bıraktı, Yusuf hurmasını bitirdi. İkisi de sessizdi. Ne biri diğerine “haklıydın” dedi, ne de biri kazandı. Çünkü mesele zamanın dakikasında değil, anlamındaydı. O gece sahur, bir saatlik bir eylemden çıkıp bir farkındalığa dönüştü:

İnsan bazen karnını değil, niyetini doyurmak için yer.

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Yusuf dışarı çıktı, ezan sonrası sessizliğin ortasında derin bir nefes aldı. “Demek ki,” diye düşündü, “sahur sadece sabah ezanına kadar yapılır mı değil, o vakte kadar nasıl yaşanır sorusunu da sorar insana.”

Tarihsel Çerçevede Düşünmek

Klasik fıkıh kaynaklarında da bu denge vurgulanır. Hanefi mezhebine göre, imsak vaktiyle birlikte oruç başlar; bu nedenle ezan başladığında yeme içme kesilmelidir. Ancak bazı bölgelerde ezan, imsak vaktinden birkaç dakika sonra okunur. Bu nedenle zamanın kendisinden ziyade “niyetin bilinci” öne çıkar. Tarihte Müslüman toplumlar, bu farkı gözeterek hem kurala hem ruhuna sadık kalmaya çalışmışlardır.

Elif, bu bilgileri ertesi gün mahalle forumunda paylaştı. “Arkadaşlar,” diye yazdı, “Sahur bir zaman çizelgesi değil, sabrın ve paylaşmanın bir ritüelidir. Ama evet, teknik olarak sabah ezanına kadar yenilebilir. Mesele, o anı neyle doldurduğumuzda.”

Forumdaki Yorumlar: Düşüncenin Yankısı

Elif’in paylaşımı kısa sürede yanıtlarla doldu. Bir kullanıcı, “Ben hep ezanla birlikte bırakırım, çünkü içimde bir huzur olur,” yazdı. Bir diğeri, “Yusuf gibi düşünenler de haklı, gün uzun olunca geç yemek daha mantıklı,” dedi. Kimse diğerini yargılamadı. Herkesin deneyimi, sahurun farklı bir yüzünü gösterdi.

Ve en çok beğenilen yorum şuydu:

> “Sahurda asıl mesele, mideyi değil, kalbi sabahın sessizliğine hazırlamaktır.”

Bu cümle, o geceyi anlatan tüm hikâyelerin özetiydi.

Sonuç: Zamanı Aşan Bir Soru

Sahur, insanın hem bedeni hem ruhuyla tanıştığı bir vakittir. Sabah ezanına kadar yemek elbette caizdir; ama mesele o vakti nasıl yaşadığındadır. Bir dakikanın bile ibadete dönüşebildiği bir anda, imsak çizgisi artık sadece astronomik değil, içsel bir sınır haline gelir.

Belki de doğru soru şudur:

“Sahur ne zamana kadar yapılır?” değil,

“Sahurda ne kadar farkında oluruz?”

O gece Elif ve Yusuf’un sofrasında başlayan küçük bir merak, binlerce yıllık geleneğin yankısına dönüştü. Ve belki de sahurun sırrı, ezanla biten o sessizlikte değil; o sessizliğe giden yolda saklıydı.
 
Üst