Kenevir Neye Yarıyor? Bir Bitkiden Fazlası: Güç, Kimlik ve Eşitlik Üzerine
Forumda bu konuyu açarken amacım sadece “kenevir faydalı mı zararlı mı?” gibi yüzeysel bir tartışma başlatmak değil; aynı zamanda bu bitkinin ardındaki sosyal, ekonomik ve kültürel dinamikleri anlamak. Çünkü kenevir, yalnızca bir tarım ürünü değil; toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf eşitsizliklerinin aynası gibi işlev gören, çok katmanlı bir sembol. Bir bitkinin bu kadar politik olabileceğini düşünmek ilk başta abartı gelebilir ama tarih, kenevirin yalnızca tarlalarda değil, hukukta, ekonomide, hatta kimlik mücadelelerinde köklü bir rol oynadığını gösteriyor.
Tarihsel Arka Plan: Kenevirin Yasallaşmadan Önceki Hikâyesi
Kenevir, binlerce yıldır insanoğlunun yanında. Antik Çin’de lifinden kâğıt, Mezopotamya’da kumaş, Orta Asya’da ilaç yapılmış. Ancak modern çağda bu bitki, özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren politik bir araç haline geldi. ABD’de 1930’larda kenevir yasaklanırken gerekçe “kamu sağlığı” olarak sunuldu; ama gerçekte bu yasakların arkasında sınıf ve ırk politikaları vardı.
ABD tarihçisi Michelle Alexander’ın The New Jim Crow adlı kitabında vurguladığı gibi, “uyuşturucu savaşları” özellikle siyah ve Latin kökenli yoksul toplulukları hedef aldı. Aynı dönemde beyaz Amerikalıların tıbbi kenevir ürünleri eczanelerden satın alabildiğini düşünürsek, mesele “madde bağımlılığı” değil, “kimin kullandığı” sorusuydu. Türkiye’de de benzer biçimde, kenevir ekimi 1970’lerde uluslararası baskılarla kısıtlandı; özellikle kırsal kesimde geçimini bundan sağlayan köylüler ekonomik olarak darbe aldı.
Sınıf Perspektifi: Kenevir Ekonomisi Kimin İçin?
Bugün kenevir, yeniden yasal ve ekonomik gündemde. Ancak bu sefer tartışma, “kim üretebilir” sorusunda düğümleniyor. TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 2024 itibarıyla 24 ilde kontrollü kenevir üretimi yapılabiliyor. Ancak bu üretim alanlarının %78’i büyük ölçekli şirketlerin elinde. Bu durum, sınıfsal bir eşitsizliği açıkça gösteriyor:
- Sermayesi olan yatırımcılar kenevirden biyoplastik, tekstil, ilaç üretirken,
- Geçimini topraktan sağlayan küçük üretici hâlâ bürokratik izinlerle boğuşuyor.
Bu tablo, kenevirin ekonomik bir fırsat olmaktan çok, yeniden sermaye birikimi aracına dönüşme riski taşıdığını gösteriyor. Oysa Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), küçük çiftçilere destek verildiğinde kenevirin kırsal kalkınma için sürdürülebilir bir model olabileceğini belirtiyor.
Benim gözlemim şu: Kenevir ekonomisinin demokratikleşmesi, yalnızca tarım politikası değil, aynı zamanda sınıf adaleti meselesidir. Çünkü her tarlada yetişen bitki aynı faydayı sağlamaz; o faydanın kimde biriktiği önemlidir.
Toplumsal Cinsiyet: Kadınların Kenevirle Kurduğu Farklı İlişki
Kenevir tartışmalarında genellikle “erkek yatırımcılar” ve “devlet politikaları” konuşuluyor. Oysa sahada, özellikle Anadolu’da, kadınlar bu bitkiyle farklı bir bağ kurmuş durumda. Kastamonu ve Samsun yöresinde yapılan saha araştırmalarına göre (Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, 2022), kenevir üretiminde çalışan kadınlar bu bitkiyi sadece ekonomik değil, toplumsal bir güçlenme aracı olarak görüyor.
Kadınlar için kenevir, çoğu zaman “görünmeyen emek” alanlarını görünür kılıyor. Lif ayıklama, ip bükme, dokuma gibi işler kadın emeğine dayanıyor; ancak kazanç paylaşımında aynı oranda yer bulamıyorlar. Bu, klasik bir patriyarkal ekonomi örneği. Kadınlar bu süreçte hem üretici hem de dayanışma kurucusu olarak öne çıkıyor. Kadın kooperatifleri aracılığıyla organik kenevir ürünleri pazarlayan girişimler, Türkiye’de bu alanda dikkat çekici bir dönüşüm yaratıyor.
Kenevirin kadınlar için temsil ettiği şey, sadece “üretim” değil; kendi kimliğini yeniden inşa etme hakkı. Bu da toplumsal cinsiyet rolleriyle doğrudan bağlantılı bir dönüşüm.
Erkek Bakış Açısı: Stratejik ve Yenilikçi Perspektif
Erkeklerin kenevirle kurduğu ilişki genellikle daha stratejik bir eksende şekilleniyor. Girişimcilik, enerji ve sanayi alanlarında erkekler, kenevirin potansiyelini “çözüm odaklı” bir ekonomik fırsat olarak yorumluyor. Örneğin, 2024’te Eskişehir’de bir grup mühendis, kenevir liflerinden biyo-kompozit malzeme üreterek otomotiv sektöründe kullanmaya başladı. Bu proje, hem çevreci hem de yüksek katma değerli bir üretim modeli olarak öne çıktı.
Bu yaklaşımın artıları kadar eksileri de var. Kenevir ekonomisinin tamamen “erkeklerin kontrol ettiği bir sanayi” haline gelmesi, sektördeki toplumsal cinsiyet dengesini bozabilir. Bu yüzden, kenevirin “erkek girişimci başarısı” hikâyesine sıkışmadan, kadınların ve farklı sosyal grupların da eşit biçimde yer aldığı bir üretim ekosistemi kurulması gerekiyor.
Irk ve Kültür Bağlamı: Kenevir Üzerinden Damgalama
Kenevirin yasaklanması sürecinde ırksal önyargılar önemli bir rol oynadı. ABD’de siyah topluluklar, Latin kökenliler ve göçmen işçiler kenevir kullanımı gerekçesiyle orantısız şekilde cezalandırıldı. 2019’da American Civil Liberties Union (ACLU) raporuna göre, beyaz ve siyah Amerikalılar benzer oranda kenevir kullanmasına rağmen siyahlar 3,6 kat daha fazla tutuklanıyordu.
Bu veri, yalnızca “madde” değil, “kim” sorusunun politik anlamını açığa çıkarıyor. Türkiye’de doğrudan ırksal ayrımcılık bu biçimde görülmese de, bölgesel eşitsizlikler benzer bir işlev görüyor: Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kenevir ekimi yapan köylüler, Batı’daki üreticilere göre çok daha sıkı denetim altında.
Yani mesele, bitkinin kendisi değil; bitkiye kimin sahip olduğu, kimin kullanabildiği ve kimin bu süreçte marjinalleştirildiği.
Kenevir ve Ekolojik Adalet: Sadece İnsan İçin Değil
Kenevirin çevresel yararları bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. FAO verilerine göre, kenevir yetiştirmek aynı miktarda pamuğa göre %70 daha az su gerektiriyor ve dört kat daha fazla karbon emiyor. Ancak bu ekolojik avantajlardan kim yararlanıyor?
Eğer çevreci üretim modelleri yine büyük sermaye gruplarının elindeyse, ekolojik adalet sağlanmış sayılmaz. Gerçek adalet, çevreyle birlikte insanın da eşitlenmesidir. Bu nedenle, kenevir ekosisteminin sadece “yeşil ekonomi” değil, aynı zamanda “adil ekonomi” temelinde kurgulanması gerekir.
Düşündürmek İçin Sorular
- Kenevirin yasal ve ekonomik dönüşümünde kimler sesini daha fazla duyurabiliyor, kimler duyuramıyor?
- Kadın üreticilerin, küçük çiftçilerin veya etnik azınlıkların bu alandaki rolü nasıl güçlendirilebilir?
- Kenevirin “temiz enerji” potansiyeli, mevcut ekonomik eşitsizlikleri azaltabilir mi, yoksa sadece yeniden mi üretir?
Kenevir, bir bitkiden çok daha fazlası. O, üretimin, kimliğin ve adaletin kesişim noktasında duran bir toplumsal ayna. Belki de asıl soru şudur: Kenevirden elde ettiğimiz ürünler mi bizi dönüştürecek, yoksa biz mi kenevirin temsil ettiği adaleti yeniden tanımlayacağız?
Forumda bu konuyu açarken amacım sadece “kenevir faydalı mı zararlı mı?” gibi yüzeysel bir tartışma başlatmak değil; aynı zamanda bu bitkinin ardındaki sosyal, ekonomik ve kültürel dinamikleri anlamak. Çünkü kenevir, yalnızca bir tarım ürünü değil; toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf eşitsizliklerinin aynası gibi işlev gören, çok katmanlı bir sembol. Bir bitkinin bu kadar politik olabileceğini düşünmek ilk başta abartı gelebilir ama tarih, kenevirin yalnızca tarlalarda değil, hukukta, ekonomide, hatta kimlik mücadelelerinde köklü bir rol oynadığını gösteriyor.
Tarihsel Arka Plan: Kenevirin Yasallaşmadan Önceki Hikâyesi
Kenevir, binlerce yıldır insanoğlunun yanında. Antik Çin’de lifinden kâğıt, Mezopotamya’da kumaş, Orta Asya’da ilaç yapılmış. Ancak modern çağda bu bitki, özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren politik bir araç haline geldi. ABD’de 1930’larda kenevir yasaklanırken gerekçe “kamu sağlığı” olarak sunuldu; ama gerçekte bu yasakların arkasında sınıf ve ırk politikaları vardı.
ABD tarihçisi Michelle Alexander’ın The New Jim Crow adlı kitabında vurguladığı gibi, “uyuşturucu savaşları” özellikle siyah ve Latin kökenli yoksul toplulukları hedef aldı. Aynı dönemde beyaz Amerikalıların tıbbi kenevir ürünleri eczanelerden satın alabildiğini düşünürsek, mesele “madde bağımlılığı” değil, “kimin kullandığı” sorusuydu. Türkiye’de de benzer biçimde, kenevir ekimi 1970’lerde uluslararası baskılarla kısıtlandı; özellikle kırsal kesimde geçimini bundan sağlayan köylüler ekonomik olarak darbe aldı.
Sınıf Perspektifi: Kenevir Ekonomisi Kimin İçin?
Bugün kenevir, yeniden yasal ve ekonomik gündemde. Ancak bu sefer tartışma, “kim üretebilir” sorusunda düğümleniyor. TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 2024 itibarıyla 24 ilde kontrollü kenevir üretimi yapılabiliyor. Ancak bu üretim alanlarının %78’i büyük ölçekli şirketlerin elinde. Bu durum, sınıfsal bir eşitsizliği açıkça gösteriyor:
- Sermayesi olan yatırımcılar kenevirden biyoplastik, tekstil, ilaç üretirken,
- Geçimini topraktan sağlayan küçük üretici hâlâ bürokratik izinlerle boğuşuyor.
Bu tablo, kenevirin ekonomik bir fırsat olmaktan çok, yeniden sermaye birikimi aracına dönüşme riski taşıdığını gösteriyor. Oysa Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), küçük çiftçilere destek verildiğinde kenevirin kırsal kalkınma için sürdürülebilir bir model olabileceğini belirtiyor.
Benim gözlemim şu: Kenevir ekonomisinin demokratikleşmesi, yalnızca tarım politikası değil, aynı zamanda sınıf adaleti meselesidir. Çünkü her tarlada yetişen bitki aynı faydayı sağlamaz; o faydanın kimde biriktiği önemlidir.
Toplumsal Cinsiyet: Kadınların Kenevirle Kurduğu Farklı İlişki
Kenevir tartışmalarında genellikle “erkek yatırımcılar” ve “devlet politikaları” konuşuluyor. Oysa sahada, özellikle Anadolu’da, kadınlar bu bitkiyle farklı bir bağ kurmuş durumda. Kastamonu ve Samsun yöresinde yapılan saha araştırmalarına göre (Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, 2022), kenevir üretiminde çalışan kadınlar bu bitkiyi sadece ekonomik değil, toplumsal bir güçlenme aracı olarak görüyor.
Kadınlar için kenevir, çoğu zaman “görünmeyen emek” alanlarını görünür kılıyor. Lif ayıklama, ip bükme, dokuma gibi işler kadın emeğine dayanıyor; ancak kazanç paylaşımında aynı oranda yer bulamıyorlar. Bu, klasik bir patriyarkal ekonomi örneği. Kadınlar bu süreçte hem üretici hem de dayanışma kurucusu olarak öne çıkıyor. Kadın kooperatifleri aracılığıyla organik kenevir ürünleri pazarlayan girişimler, Türkiye’de bu alanda dikkat çekici bir dönüşüm yaratıyor.
Kenevirin kadınlar için temsil ettiği şey, sadece “üretim” değil; kendi kimliğini yeniden inşa etme hakkı. Bu da toplumsal cinsiyet rolleriyle doğrudan bağlantılı bir dönüşüm.
Erkek Bakış Açısı: Stratejik ve Yenilikçi Perspektif
Erkeklerin kenevirle kurduğu ilişki genellikle daha stratejik bir eksende şekilleniyor. Girişimcilik, enerji ve sanayi alanlarında erkekler, kenevirin potansiyelini “çözüm odaklı” bir ekonomik fırsat olarak yorumluyor. Örneğin, 2024’te Eskişehir’de bir grup mühendis, kenevir liflerinden biyo-kompozit malzeme üreterek otomotiv sektöründe kullanmaya başladı. Bu proje, hem çevreci hem de yüksek katma değerli bir üretim modeli olarak öne çıktı.
Bu yaklaşımın artıları kadar eksileri de var. Kenevir ekonomisinin tamamen “erkeklerin kontrol ettiği bir sanayi” haline gelmesi, sektördeki toplumsal cinsiyet dengesini bozabilir. Bu yüzden, kenevirin “erkek girişimci başarısı” hikâyesine sıkışmadan, kadınların ve farklı sosyal grupların da eşit biçimde yer aldığı bir üretim ekosistemi kurulması gerekiyor.
Irk ve Kültür Bağlamı: Kenevir Üzerinden Damgalama
Kenevirin yasaklanması sürecinde ırksal önyargılar önemli bir rol oynadı. ABD’de siyah topluluklar, Latin kökenliler ve göçmen işçiler kenevir kullanımı gerekçesiyle orantısız şekilde cezalandırıldı. 2019’da American Civil Liberties Union (ACLU) raporuna göre, beyaz ve siyah Amerikalılar benzer oranda kenevir kullanmasına rağmen siyahlar 3,6 kat daha fazla tutuklanıyordu.
Bu veri, yalnızca “madde” değil, “kim” sorusunun politik anlamını açığa çıkarıyor. Türkiye’de doğrudan ırksal ayrımcılık bu biçimde görülmese de, bölgesel eşitsizlikler benzer bir işlev görüyor: Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kenevir ekimi yapan köylüler, Batı’daki üreticilere göre çok daha sıkı denetim altında.
Yani mesele, bitkinin kendisi değil; bitkiye kimin sahip olduğu, kimin kullanabildiği ve kimin bu süreçte marjinalleştirildiği.
Kenevir ve Ekolojik Adalet: Sadece İnsan İçin Değil
Kenevirin çevresel yararları bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. FAO verilerine göre, kenevir yetiştirmek aynı miktarda pamuğa göre %70 daha az su gerektiriyor ve dört kat daha fazla karbon emiyor. Ancak bu ekolojik avantajlardan kim yararlanıyor?
Eğer çevreci üretim modelleri yine büyük sermaye gruplarının elindeyse, ekolojik adalet sağlanmış sayılmaz. Gerçek adalet, çevreyle birlikte insanın da eşitlenmesidir. Bu nedenle, kenevir ekosisteminin sadece “yeşil ekonomi” değil, aynı zamanda “adil ekonomi” temelinde kurgulanması gerekir.
Düşündürmek İçin Sorular
- Kenevirin yasal ve ekonomik dönüşümünde kimler sesini daha fazla duyurabiliyor, kimler duyuramıyor?
- Kadın üreticilerin, küçük çiftçilerin veya etnik azınlıkların bu alandaki rolü nasıl güçlendirilebilir?
- Kenevirin “temiz enerji” potansiyeli, mevcut ekonomik eşitsizlikleri azaltabilir mi, yoksa sadece yeniden mi üretir?
Kenevir, bir bitkiden çok daha fazlası. O, üretimin, kimliğin ve adaletin kesişim noktasında duran bir toplumsal ayna. Belki de asıl soru şudur: Kenevirden elde ettiğimiz ürünler mi bizi dönüştürecek, yoksa biz mi kenevirin temsil ettiği adaleti yeniden tanımlayacağız?